Devlerin Mucize Haftası

2009-2010 sezonu Şampiyonlar Ligi'nde dün itibariyle 4. hafta maçları da tamamlandı ve ilginç sonuçlar çıktı ortaya. Genel görünümü bırakalım, ince detayları ve haftanın mucizelerini birlikte inceleyelim.

Salı Gecesi

Maçta herhangi bir mucize bulunmasa da, önce Beşiktaş'tan bahsetmek istiyorum. Bu yıl çile çekmeyi kendisine düstur edinmiş olan temsilcimiz, geçen hafta deplasmanda 1 puan kopardığı Wolfsburg'a kendi evinde 3-0 mağlup oldu. Mağlubiyetin birçok sebebi ve sorumlusu var elbet. Ben bunların üzerinde değil, daha çok detaylar üzerinde durmak istiyorum.

Sezon başından beri gerek Turkcell Süper Lig'de, gerekse Şampiyonlar Ligi'nde çok kötü sonuçlar alan ve gerçekten kötü bir futbol ortaya koyan Beşiktaş, geçen hafta Mustafa Denizli'nin kariyerindeki ilk Şampiyonlar Ligi puanıyla biraz olsun moral bulmuştu. Anlaşılan bu moral fazla gelmiş olacak ki, Avrupa'nın en iyi pas yapan takımlarından biri olan Wolfsburg'u fazla hafife aldı ve böyle bir tablo çıktı ortaya. Maçın istatistiklerine baktığımızda
ilk 25 dakikada Beşiktaş'ın 55, Wolfsburg'un ise tam 100 isabetli pası var.Beşiktaş'ın 1 şutu var ve kaleyi bulmuş, Wolfsburg'un ise 8 şutu var, 4'ü kaleyi bulmuş. Tabi yine bu 25 dakika içerisinde 1 de Wolfsburg'un golü var. Ortaya çıkan istatistikler durumun vehametini ortaya koyuyor. Bunun dışında futbolcuların bireysel hatalarını (özellikle Hakan Arıkan) ve Ernst'in olmadığı bir Beşiktaş orta sahasının nasıl darmadağın olduğunu yorumlamamayı tercih ediyorum.


Maçla ilgili bir önemli detay da başkan Demirören için tribünlerden yükselen tezahüratlar ve başkanın bu tezahüratlara oturduğu yerden gösterdiği tepkiler...






2. golden sonra takıma desteği bırakıp başkanı protesto eden Beşiktaş taraftarının tezahüratlarının bir kısmı şu şekildeydi:

- Demirören Fener'e başkan olsana
- Yeter Yıldırım Demirören!
- S...r ol git başkan!


Beşiktaş taraftarı daha önce de kulüp başkanlarına (Süleyman Seba, Serdar Bilgili) yönelik bu şekilde ağır protestolarda bulunmuştu, fakat sanırım en ağırı bu oldu. Bakalım Serdar Bilgili gibi Demirören de gururunu öne alıp başkanlıktan istifa edecek mi yoksa tüm bu hakaretleri duymazdan mı gelecek.

Beşiktaş maçı üzerinde biraz genişçe durduktan sonra salı gecesinin bazı önemli maçlarına değinmek istiyorum. Haftanın de
belki en talihsiz ve benim gibi bir Liverpool harici tüm İngiliz takımlarına antipati duyanlar için üzücü maçlarından birisi M.United-CSKA maçıydı. Barça'yı Nou Camp'ta deviren Rubin Kazan'dan sonra bir Rus temsilcisi daha bir büyüğü deviriyordu ki futbolun adaletsizliği burada da kendisini gösterdi. 25. dakikada Dzagoev ile öne geçen Rus ekibi, 4 dakika sonra 2004 yılından beri Şampiyonlar Ligi'nde gol atamayan Owen'ın golüne engel olamadı. Pes etmeyen CSKA 31. dakikada Krasic'le yeniden öne geçti ve 47. dakikada Berezutski farkı ikiye çıkardı. Benim gibi M. United antipatizanları "Bir mucize gerçekleşiyor sonunda," diye sevinirken 84'te Scholes ve 90+5'te Semberas hem bizleri, hem de Rusları bu rüyadan uyandırdı. Fakat yine de Old Trafford'da M. United'a 3 gol atan CSKA, az da olsa yüzümüzü güldürmedi değil.

Bu haftanın en büyük maçı ise C grubunda San Siro'da oynandı. Kaka efsane olduğu topraklara yeniden ayak bastı. Fakat gecede iki tarafın da yüzü gülmedi, Benzema'nın golüne Ronaldinho penaltı ile cevap verdi, böylece iki takım da 1 puana razı olmak zorunda kaldı. Daha önceki 12 maçta sadece bir kez berabere kalan iki takım, 20 sene sonra yine beraberlikle
sahadan ayrıldı.Aynı gruptaki diğer maçta ise Marsilya Zürih karşısında büyük bir patlama yaparak tam yarım düzine golle rakibini perişan etti. Geçen yıl Galatasaray'ın transfer gündeminde olan Brezilyalı golcü Brandao ise maçın yıldızıydı.

D grubundaki Atletico Madrid-Chelsea maçı ise belki de haftanın en heyecanlı maçlarından biriydi. Namağlup Chelsea bu ünvanını korudu fakat bu sezon ilk kez puan kaybetti. Drogba'nın gollerine Kun Agüero karşılık verince maç 2-2 sona erdi ve iki takım da birer puanla yetindi. Atletico Madrid bu sonuçla 4 maçta 2 beraberlik, 2 mağlubiyet alarak 2 puanla Devler Ligi'ne veda etti. Burada Atletico Madrid'e de ayrı bir parantez açmak istiyorum. Maxi Rodriguez, Kun Agüero, Diego Forlan, Raul Garcia, Sergio Asenjo, Jose Antonio Reyes, Simao Sabrosa gibi futbolcularla dolu bir kadro ve böylesine bir başarısızlık... Yorum yapmadan geçiyorum bu konuyu da.

Çarşamba Gecesi

Dün gecenin maçı ise kuşkusuz Lyon-Liverpool maçı idi. Her iki takımın futbolcularının da maça göğsünde reklam olmayan formalarla çıkması ilginç bir ayrıntıydı. Maçın büyük bölümünü Lyon yarıalanında baskı kurarak, top çevirerek ve gerek Torres'le gerekse de Babel ve Benayoun ile gol arayan Liverpool, 83. dakikada Babel'in Anfield'ın intikamını alırcasına attığı müthiş golle öne geçti. Yazının başından beri birkaç kez tekrar ettiğim gibi Liverpool harici tüm İngiliz takımlarına antipati duyan benim gibi Liverpoolseverleri havaya sıçratan bu gole sadece 6 dakika sonra tilki Lisandro Lopez karşılık vererek hepimizin hevesini kursağında bıraktı. Maçın başından beri her pozisyonu takip eden, birkaç kez Liverpool taraftarının yüreğini ağzına getiren Lisandro, son dakikada son kez sahneye çıktı, Kyrgiakos'un büyük hatasını affetmedi ve takımına 1 puanı getiren ve turu garantileyen, Liverpool'un ise gruptan çıkma ü
mitlerini iyice suya düşüren golü attı.

F grubunda ise işler çok karmaşık. Inter dün gece ilk galibiyetini D. Kiev karşısında alarak 6 puanla grup liderliğine yerleşti ve 1 galibiyet, 3 beraberlikle bile grup lideri olunabileceğini gösterdi. Inter, 21. dakikasından 86. dakikasına kadar yenik götürdüğü maçı bu dakikada Milito'nun, 3 dakika sonra da Sneijder'in attığı gollerle 2-1 kazanmasını bildi ve bu haftaki mucizelerden birine imza attı. Öte yandan geçtiğimiz hafta kendi evinde Gökdeniz'li Rubin Kazan'a 2-1 mağlup olan Barcelona, Rusya'nın soğuğunda yıldızlarla dolu kadrosuna rağmen 90 dakika boyunca tek gol bulamadı ve 1 puana razı oldu. Böylece bu sezonun sürprizi Rubin, 5 puanla gruptaki iddiasını sürdürdü.

Diğer gruplardaki diğer maçlarda pek fazla ilginçlik yok, onlara da değinirsek yazı fazla uzayacak. Ancak bu hafta, devler için gerçekten karmaşık bir hafta oldu. Küçüklerin sürprizleri, büyüklerin yenişememeleri üzerine dolu dolu bir hafta geçirdik. Bu küçüklerden, özellikle Rubin Kazan ve CSKA Moskova'dan önümüzdeki haftalarda çok daha büyük işler bekliyoruz. Bundan birkaç sene önce isimlerini sadece İnter Toto kupasında duyabildiğimiz takımların son yıllarda isimlerinin Şampiyonlar Ligi'nde geçmesi bazı kişilerce "Şampiyonlar Ligi'nin kalitesi düştü" olarak yorumlanıyor. Ancak ben böyle düşünmüyorum. Futbolda tüm başarıların bazı büyüklerin tekelinde olması açıkçası zoruma gidiyor. İstiyorum ki bir Rubin Kazan-Debrecen finali oynansın da büyükler de silkelenip kendine gelsin. Yıldızlara milyon dolarları akıtmakla takım olunmayacağını anlasınlar.

 

0 yorum: